Aslım, anavatanım Çin, kısmen de Japonya...
Haziran ayında sarı ve beyaz tonlarda çiçek açarım.
Taa sonbahara kadar olgunlaşma sürem devam eder. Kimileri Trabzon Hurması kimileri Cennet Elması, kimileri de Cennet Hurması der benim adıma...
Buruk bir tadım, muhteşem bir rengim vardır.
İçimdeki yüksek düzeyde askorbik asit (C vitamini) ve fenolik bileşikler, müthiş bir antioksidan özelliği sağlamaktadır.
Sanki hepsini "ben" yapmışım gibi anlattım değil mi? Nereden bileyim, hamdım... Demeliydim ki; kaskatı, kupkuru, takır takır bir daldan, şerbetli, şifalı, lezzetli, muhteşem bir meyve yaratılıyor.. Rengi göze, tadı dile, kokusu burna, şifası mideye has kılınmış...
Hımm, buradan bakınca nasıl da kıymetlendim gördünüz mü?
Demiştim ya size, HAMDIM diye...
Henüz tam olgunlaşmadan, ama tadımın gelmesini de bekleyerek dallarıma veda ettiğimi hatırlıyorum.
Bu o kadar ince bir ayardır ki; olgunlaşmış meyvenin kabuğu soyulmaz, ham meyve ise soyulsa bile tadı yoktur. Kurusa da pek keyif vermez..
O yüzden usta eller, dikkatli bir seçim ve ince bir işçilikle kabuklarımı soymaya başlarlar.
Saplarıma aman dikkat! Onlar kurutma esnasında çok işe yarayacak.
Soyulma işlemi bitti, saplarıma ipler bağlandı, şimdi sıra güneşlenme aşamasında.
Öyle bronzlaşmak için falan değil, direk pişmek için...
Birbirimize değmeden, rüzgâr alan temiz bir ortamda, hiçbir yağmur, kar veya suya temas etmeden 3-4 hafta ipe asılı bir vaziyette güneşlendik.
Evet bu süreç o kadar zorlu ki, rengim değişti, şeklim değişti, tadım değişti. Balım dışıma çıktı ve beyaz, un gibi partiküller oluşmaya başladı. Bu hâl, işin doğasında var.
Kimyasal ilaçlar kullanılarak bu unumsu maddeler arındırılıyormuş fakat ben bunu hiç istemiyorum. Çünkü bu iş hem moralimi hem de kimyamı bozuyor.
Ben en doğal hâlimle tüketildiğimde şifa kaynağı oluyorum.
Tüketmeden evvel, güzelce yıkayıp, dilimlere ayırıp (ceviz,fıstık ya da tahinle birlikte süper olurum:) bir güzel yiyebilirsiniz.
Ben Cennet Hurması Kurusu...
HAMDIM, PİŞTİM, YANDIM...
Yazan: Egeye Dönüş Kalem Ekibi