Türkiye’de yılda her tüketici yıllık yaklaşık 40 litre gazlı içecek tüketiyor ve tercih edilen gazlı içeceklerin % 64’ü kola kategorisinde (Coşkun, 2012). Oysa geçmişte gazlı içecek olarak bildiğimiz sadece gazoz vardı. Pet şişe ve kutu meşrubatlar zaten icat edilmemişti. Bakkaldan depozito ödeyerek alınan litrelik cam şişeler ise belki sadece misafir geleceğinde alınacak kadar lükstü.
Çocukluğumuzda mahallede bilye (misket) oynayanların sermayesi gazoz kapaklarıydı. Gazoz kapaklarının değerli olmasının bir sebebi de günümüze göre çok daha az bulunabiliyor olmasıydı. Biz çocukluğumuzda gazozu ya sinemaya gittiğimizde ya da Perşembe pazarına çıktığımızda içebilirdik. Sinemada tahta kasalara doldurdukları gazoz şişelerine açacakla şıkır şıkır sesler çıkartacak şekilde vuran satıcılar, sıraların arasında dolaşırken henüz bizim oturduğumuz sandalyelere (açık hava sinemalarında köy kahvelerinden bildiğiniz ahşap sandalyeler sıra sıra yerleştirilmiş olurdu) varmadan bizi hipnotize etmiş olurlardı. Biz de bu hipnozun etkisiyle olsa gerek filmi unutup, pipetle, soluksuz kalıncaya kadar gazozu içimize çekerdik.
Yöresel Gazozlar
Bir de ilçemizde pazar kurulan günlerde büyüklerimizle birlikte pazara çıkmak en büyük eğlenceydi. Çünkü ‘Karabıyık Necati Amca’(Necati Kabakçı) pazarda seyyar gazoz satışı yapardı. Gazoz arabasının sifonlu düzeneğinin, ucunda gazlı bez sarılmış kısmından, bardağa dolup her seferinde biraz taşan buz gibi gazoz, ayaküstü içilir ve biraz serinlenir ama çokça mutlu olunurdu. Eminim her çocuk o boşa akan kısım için üzülecek olmuş ama buz gibi bardağı kafaya dikince buna fırsat bulamamıştır.
Seyyar Gazozcu Necati Kabakçı
Gazoz Türkiye’ye 1890’larda, maden suyuyla birlikte girmiştir. Osmanlı’da ilk gazoz üretimi ‘Mısırlıoğlu’ markasıyla 1908’de yapılmıştır (Omur, 2013). Bu tarihte Niğdeli Rum işadamı Aleksandr Mısırlıoğlu, Fransa'ya giderek gazoz yapma makinelerini satın alıp ülkemize getirmiş ve imalata başlamıştır.
Seyyar Bir Gazozcu
Fazıl Hüsnü Dağlarca bir şiirinde;
“Çıkamaz çocukluğundan dışarı kimse…
Bundandır sevmemiz kiraz ağaçlarını” der. Bizim de çocukluğumuzdan çıkamamamız Ege’nin gazoza doyamadığımız sıcak yazlarından kaynaklanıyor olmalı.
Her şeyin doğallığını hızla kaybettiği günümüz dünyasında pek çoğumuz zaman zaman çocuklukta kalan o tatları özlemişizdir. O tatlardan birisi de “Somata” şerbetidir. Özellikle Yunanistan göçmenlerince (Girit) bilinen acı badem kullanılarak yapılan süte yakın beyaz renkli bir içecektir bu şerbet. Hatta kışın bu şerbetin sıcak içilmesi de mümkündür. Esnafa hizmet sunan çay ocaklarında, günümüzdeki tarçın benzeri yuvarlak suda çözünebilen tabletler halinde bulunurdu somata. Yaşımız küçük olduğundan esnaf ziyareti ya da alışveriş için çarşıya çıkmışsak bize çay değil ‘Somata’ ikram edilirdi. Çocukluğumda bundan şikâyet ettiğimizi hiç hatırlamıyorum doğrusu…
Somata
Bir de kurutulmuş kavun çekirdekleri kullanılarak yapılan “Sübye” isimli bir şerbet yapılırdı. Bu şerbetin daha çok Seferad içeceği olarak anıldığını bilmezdik çocukluğumuzda. Zaten bilsek de bizim dünyamızda dil, din, ırk ayrımı yoktu. Ortak paydalar ön plandaydı daha çok. Sofra kültürümüzde olduğu gibi şerbet kültürümüzde de bir zenginlikti dolayısıyla azınlık damak tatları.
Sübye'de Kullanılan Kavun Çekirdekleri
Geçmişe açılan bu pencerede en unutulmaz lezzet durağı ise “Kar Helvası” diye adlandırılan muhteşem buluştur her halde. Yazın sıcaklığın geceleri bile düşmediği Ege coğrafyasında Kar’dan mamul bir serinletici tüketmenin nasıl bir mutluluk olduğunu tarif etmeye kalemimizin becerisi yetmez.
Kar Helvası Tezgahı
Kış soğuklarında doğal yollarla donan su kaynaklarından elde edilen buzun veya yağan karın kuyularda depolanması ve daha sonra sıcak yaz günlerinde tüketilmesi oldukça eski bir gelenektir. 11. yüzyılda Orta Asya’da buzluklarda saklanan buzun özel kancalarla çıkarıldığı, Osmanlıda da 15. yy.’dan itibaren kar ve buz tüketildiği bilinmektedir (Gözcü & Akçiçek, 2012).
Karların Hazırlık Aşaması
Kar helvası da bu geleneğin günümüze kadar uzanan bir yansımasıdır. Kar Helvasının, ‘bici bici’ ve ‘karsanbaç’ adıyla bilinen benzeşlerinden farkı, sadece doğal kar ile pekmez, bal, vişne ya da karadut şuruplarından biri kullanılarak hazırlanan bir lezzet olmasıdır. Sadeliğiyle ve serinliğiyle ferahlatır önce damağınızı sonra da gönlünüzü.
Bici bici tatlısı, rendelenmiş buz ile hazırlanıp, içine nişasta-su karışımından oluşan pelte, pudra şekeri ve bazen de çeşitli meyveler karıştırılmaktadır. Lügatlerde karsanbaç, yoğurtla karıştırılmış kar ya da karla soğutulmuş meyve suyu; kar helvası ise bal ve pekmez gibi tatlı besinlerle karıştırılmış kar olarak tanımlanmaktadır (Gözcü & Akçiçek, 2012).
Sıcak yaz günlerinin serin ferahlığı kar helvası Ege’nin her sokağında, her parkında, her köşesinde karşınıza çıkıp sizi mutlu edecek bir Egeye Dönüş davetidir. Bu daveti değerlendirmek için fırsatlar oluşturmak da hikâyenin size kalan kısmıdır. Muhabbetle ve Afiyetle Kalınız…
Kaleme Alan: Hüsnü Egemen ABİRDÂN