Kadınların sosyal ve kültürel anlamda erkeklerden daha yüksek kapasitesinin olduğunu çoğu araştırmacı tartışmasız kabul etse de günümüz dünyası erkek egemen yapıdadır.
Yuval Noah Harari meşhur Sapiens’inde tarım devrimini insanlığın başardığı ancak aynı zamanda insanlığın sonunu hazırlayan en büyük devrim olarak tanımlar. Alâeddin Şenel’e göre (2004) ise tarıma geçiş, kadının sosyo-ekonomik statüsünü kaybetmesinin de başlıca nedenidir.
Tuhaf bir tezattır bu durum aslında, zira büyük ihtimalle insanlık tarihinin ilk büyük devrimi olan tarım devrimi kadınların eseridir. Avcı toplayıcılıktan tarım ekonomisine geçişin sosyo-kültürel temellerini atan kadınlar, ekonomik alanda oluşan değişim dalgasının etkisiyle ataerkil toplumda erkek egemenliğinin doğmasına da vesile olmuştur. Ekonomik etkinliğin fizik-güç kullanımına dayandığı tarımsal toplum yapısında, fizikî gücü kadından daha fazla olan erkek daha ön plana çıkmıştır. Kısaca tarihi süreçte kadının erkek karşısında ağırlığını yitirmesi ekonomik hayattaki değişimlere paralel yürümüştür.
Barcelona-1926
Varoluştan tarım devrimine kadar gelişen bu süreçten sonra, bir büyük kırılma noktası da Fransız Devrimi sonunda yayınlanan “Yurttaş ve İnsan Hakları Bildirisi” ile olmuştur. Bundan sonra kadın hakları için savaş veren isimler duyulmaya başlanmıştır. Fransa’da Olympe de Gauge, İngiltere’de Mary Wollenstonecraft kadın hareketinin öncüleridir.
Sanayi Devrimi sonrasına gelindiğinde kadınların toplum hayatındaki durumu daha vahim hale gelmiştir.1857 yılında New York’ta 40 bin dokuma işçisi, 14 saate varan çalışma süresinin kısaltılması ve insan onuruna yaraşır yaşam koşullarına imkân veren bir ücretin verilmesi talebiyle greve gitmiştir. 8 Mart günü polisin sert müdahalesi sonunda çok sayıda kadın ve çocuk işçi hayatını kaybetmiştir. Kadınların eşitsizliğe, ayrımcılığa karşı haklarını elde etmek için verdikleri mücadelenin simgesi haline gelen 8 Mart, 20. yüzyılın başından itibaren Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmaya başlanmıştır (Zophy, Kavenik,1990). Bu noktada insan kendine emekçi olmayan kadın var mıdır sorusunu sormadan edemiyor doğrusu…
Dokuma İşçileri-Amerika
1977’de, Birleşmiş Milletler 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanması kararlaştırılmıştır. Böylelikle kadınlara yönelik bir bilinçlenme ve farkındalık oluşturulması amaçlanmıştır.
Günümüzde, okuma yazma bilmeyen yaklaşık 800 milyon yetişkinin üçte ikisini kadınlar oluşturmaktadır. Dünyada kadın istihdamında bir artış yaşandığı gözlemlense de bu istihdam, büyük oranda tarım ve hizmetler sektöründe yoğunlaşmaktadır (Sanal, 2007).
Birleşmiş Milletler tarafından yapılan bir araştırmaya göre;
· Dünyadaki işlerin % 66’sı kadınlar tarafından görülmektedir.
· Buna karşın kadınlar dünyadaki toplam gelirin ancak % 10’una sahiptirler.
· Dünyadaki mal varlığının ise % 1’ine kadınlar sahiptir.
Kısaca dünyadaki işlerin % 34’ü erkekler tarafından görülüyor ama erkekler dünyadaki toplam gelirin % 90’ına ve toplam mal varlığının % 99’una sahipler.
Genel tablonun içinize sıkıntı veren bu ayrıntılarına rağmen kadının, değerini bulduğu toplumsal yapılar da olmuştur kuşkusuz. Mutluluk veren; ülkemizin de bu olumlu görünümde çağdaşlarından daha önce ivme kazanmış örnek ülkelerden olmasındandır.
Kurtuluş Savaşı ve Kadınlar
Kadınların seçme ve seçilme haklarını kazanması açısından Türk kadını bütün dünya kadınlarını kıskandıracak kadar erken haklarına kavuşmuş ve bu durum pek çok ülkece örnek alınmıştır. Araştırmacı yazar Ercüment Köybaşı 1930 yılında, 1.580 sayılı yasa ile Türk kadınına ilk kez belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındığını, 26 Ekim 1933’te 2.349 sayılı kanunla kadınların köy ihtiyar heyetlerine ve muhtarlığa seçme ve seçilme hakkını kazandığını belirtir. Oysa ülkemizdeki ilk kadın muhtar Meliha Manço'dur ve Manço, 1932 yılında Atatürk'ün Yalova'nın Gacık Köyü'ne yaptığı ziyaret sırasında atama yoluyla muhtar ilan edilmiştir. Manço muhtar ilan edildiğinde henüz 22 yaşındadır. Manço’nun makamında ve bazı resmi toplantılarda resimleri görülse de resmi kayıtlarda ismi geçmemektedir. Bu sebeple ülkemizde resmi kayıtlarda adı geçen ilk kadın muhtar 1933 yılında Aydın ili, Çine ilçesine bağlı Demirdere köyünden Gül Esin’dir.
İlk Kadın Muhtarımız Gül Esin-1933
Gül Esin’in hikâyesi yaptıklarının bir devrim niteliğinde olduğunu gösteren ayrıntılar içermektedir. 32 yaşında nahiye müdürünün isteğiyle Türkiye’nin ilk kadın muhtar adayı olan Gül Esin, 11 Aralık 1933’te Halkevi Gazetesi’ne ‘Büyük inkılâbın ilk kadın muhtarı, vazifen kutlu ve mutlu olsun’ manşetiyle haber olmuştur. Gül Esin ya da halk tarafından bilinen ismiyle Gülkız Ürbül Hanım ilk eşini ve 6 erkek kardeşinden 5’ini Kurtuluş Savaşı sırasında kaybetmiştir. Okuma yazma bildiği için muhtarlık görevine seçilebilmiştir. Okuma yazmayı kendi imkânları ile öğrenmiştir. Cumhuriyetin 10. kuruluş yılında Aydın’ın bugün Karpuzlu ilçesi olarak anılan Demirdere köy muhtarlığına, 500 oy alarak seçilen ve 2 yıl boyunca görev yapan Gül Esin aynı seçimde 4 erkek rakibini geride bırakmayı başarmıştır. Gül Esin (Gülkız Ürbül), 1970 yılında taşındığı Nazilli’de Yıldıztepe Mahallesinde 20 yıl yaşamış ve 1990 yılında da 89 yaşında vefat etmiştir.
Gül Esin, Kızı ve Damadı
İlk kadın muhtarımızın kızı Şeref Cumhuriye Bozkurt’un, annesine ilişkin anlattıkları şöyle ifade edilmiştir;(*)
“Annem, Kurtuluş Savaşı başlamadan altı ay kadar önce Muğla’lı bir beyle evlenmiş. Savaş başlayınca eşi savaşa gitmiş, gidiş o gidiş… Şehit olduğunu öğrenince Karpuzlu’ya ağabeyinin yanına gelmiş. Kurtuluş Savaşı’nda yörede çarpışan Kuva-yi Milliye güçlerine su, ekmek taşımış. Cumhuriyet’in ilanından sonra da yenilikleri izlemiş.” Gülkız Hanım muhtar seçildikten sonra köyde huzuru sağlamış, kahvehanelerde kumarı yasaklamış, kız kaçırmaları önlemiştir. Kadın erkek dayanışmasını sağladığı için köy kadınlarının sevgilisi olmuştur. Atatürk bunu duyduğunda çok sevinerek kendisini mektup yazarak kutlamış, cesaretinden ötürü ödüllendirmiştir.
Gül Esin'in Kabri
1990 yılında Nazilli’de vefat eden Gül Esin’in mezarı Nazilli Eğriboyun mezarlığında olup 2013 yılında Nazilli Belediyesi tarafından yenilenmiştir.
Ege kadını, Ege’lilerin şu söyleminin boşuna olmadığını kanıtlar gibi değil mi?
“Burası Ege… Kadını da Efe, Erkeği de Efe!”
(*) bu ifade www.aydinyerel.com sitesinden alıntıdır.
Kaleme alan: Hüsnü Egemen ABİRDÂN